5 Eylül 2018 Çarşamba

AVLU-1.SEZON

AVLU

Dizi Analizi



  Hazır yeni sezon fragmanları inceden inceden üzerimize yağarken, ben de uzun süredir buralarda olmadığımı fark etmişken bugün “AVLU” ile ilgili bir şeyler yazayım dedim. 
  
  Öncelikle genel hatlarıyla diziden biraz bahsetmek istiyorum. Sonrasında her zaman yaptığımız gibi spoiler okyanusuna atlayacağız. Hazırsak ufak ufak giriş yapalım.


“Avlu” Avustralya yapımı “Wentworth” dizisinin yasal uyarlaması olan bir dizi. Dizinin aslını izlemediğim  için kıyas yapmam pek mümkün değil ama bu hali kesinlikle muazzam. Konuların işlenişinden tutun da oyunculuk performanslarına kadar. Zaten oyunculuktan bahsedeceksek öncelikle Demet Evgar'dan bahsetmek durumunda kalıyoruz. Yetenek, güzellik, duyguyu hissettirme kabiliyeti… Ne ararsanız onda var. 

Demet Evgar dizinin ana karakteri olarak karşımıza çıkıyor. Deniz Demir. Mutsuz bir ailenin kurbanı. Kötü bir eşe yıllarca katlanmak durumunda kalmış, kızı için gerekirse dünyaları yakabilecek Deniz Demir… Hayat ona çok da iyi davranmayınca kendisini bir gece yarısı cezaevinde buluyor. Zaten her şey de o zaman başlıyor. Ömründe bir karıncayı bile incitmemiş bir kadın kendisini korkunç olayların ve acımasız bir dünyanın kollarında bulunca işler onun açısından daha da kötüleşiyor haliyle. 


  Yavaş yavaş cezaevindeki  diğer mahkumları tanımaya başlıyoruz. Tanıdıkça, izledikçe görüyoruz ki aslında kimse durup dururken bir suç işlemiyor. İnsanları buna iten şeyler var. Toplum gibi. Veya geçmişlerinde yaşadıkları anıların omuzlarındaki yükü gibi. Ya da biraz klişe gibi gelse de aşk gibi… Derdim suçluları masum göstermek tabii ki değil ama izledikçe anlıyoruz ki bir suç işlendiğinde tek bir kişi suçlu olmayabilir. 



 Azra var mesela… Bir nevi koğuş ağası. Reis de diyebiliriz tabii. Nasıl isterseniz. Azra genç bir kadın. Başına gelenleri sonraki bölümlerde görüyoruz ancak şimdilik onun koğuşunda onun sözünün geçtiğini bilmemiz yeterli. Etrafındaki insanlar onun sözünden çıkmaz. Çıkmak da istemezler. Azra onları bir şekilde kollar çünkü. Bunu bilir buna göre hareket ederler. 




  Kudret var sonra. O da diğer grubun lideri. Genel anlamda cezaevi ikiye bölünmüş durumda anlayacağınız. Azra'cılar ve Kudret'çiler. Kudret, nasıl desem, ağır abla. Yanındakiler de ya abla der ya anne. Öyle bir kadın işte. Ne yalan söyleyeyim güçlü kuvvetli, adı gibi kudretli kadın. Ama insan gücünü kötüye kullanınca ne işe yarar ki o güç? Kudret, Azra'dan çok farklı. Yanındakileri koruyacağına inanmak biraz güç. Ancak işine gelecekse, bir çıkarı olacaksa birilerine yardım edecek tipte bir kadın. Cezaevi görevlilerinin bile gözünü korkutmuş, bazılarını tarafına çekmiş ve onlara ayak işlerini yaptırmış bir kadın. Sözün özü Kudret'ten korkulur.


  Genel hatlarıyla olaylar şu şekilde gelişiyor:



  Hiç bilmediği bir dünyanın orta yerine düşen Deniz ne yapacağını bilmeden oradan oraya sürüklenmeye müsait bir haldedir. Tek düşünebildiği kızı Ecem ve oradan çıkıp kızına kavuşabilmek olan Deniz, Azra'nın ekibine mi yoksa Kudret'in ekibine mi katılacaktır? Doğru cevap tabii ki hiçbiri. En azından Deniz'in istediği buydu. Ancak gördükleriyle birlikte şunu çok iyi anlamıştı: Burada bir ekibe dahil olmadan ayakta kalabilmek neredeyse imkansızdı. O da biraz da Azra'nın ona verdiği görevin mecburiyetinden yavaşça onlara katılmaya başlamıştı. Ancak hepimizin çok iyi bildiği üzere bütün felaketler karakterlerimizi bulmak ve hayatı onlara zehir etmek zorundalardı. Dizi de bu felaketler ve karakterlerin ayakta durma çabaları üzerinden sürüyor zaten. Spoiler okyanuslarında boğulmamak için bu kısmı burada bitiriyorum. Ve devam etmek isteyenleri ufaktan aşağıya davet ediyorum…

ŞİMDİDEN UYARAYIM AYRINTILARLA DOLU SPOİLER ALANINA GİRİYORSUNUZ

Şimdi biraz ayrıntıya girelim bakalım…

Deniz Demir…


  Cezaevinde olduğuna inanması güç bir karakter. Vicdanlı, sessiz, oldukça korkmuş bir kadın. Cezaevinde olma sebebi ise, kocasını vurması. Bir gece yarısı apar topar cezaevine getirilişiyle başlıyor dizimiz. Bölüm başı yazıları da dizinin çok önemli bir bölümü bu arada. Mesela ilk bölümün sözü beni çok etkilemiştir. “Mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” Ne güzel demiş Tolstoy. Duygusal anlarımı geride bırakarak devam ediyorum.



  Cezaevinde ilk şokunu atlattıktan sonra odasına giden Deniz, Azra ve arkadaşlarıyla tanışır. Ancak pek hoş bir tanışma olmaz. Bir başka mahkuma eziyet ettiklerini görür ve birilerine haber vermek ister. Deniz'in ilk hatası bu olur. O yardım butonuna asla basılmamalıdır. Azra'nın biraz hiddetli anlatımı Deniz'e bunu öğretir haliyle. Deniz'in tek isteği dışarı çıkmak ve kızına kavuşmaktır. Ancak başından bela tabii ki eksik olmaz. Azra, Deniz'e bir görev verir ve Deniz bunu tabii ki de yapmak zorundadır. İçeriye SIM kart sokacaktır. Zor da olsa başarmıştır. Ancak artık cezaevi müdürü Nihal, Deniz'den şüphelenmektedir ve onun telefon izinlerini iptal eder. Bu da Deniz'in kızıyla konuşamayacağı anlamına gelmektedir. Deniz çileden çıkar, bağırır çağırır ve sonunda hücreye kapatılır. Nihal müdür kendince planlar kurmuştur ve hem Deniz'i hem de Kudret'i hücrelerinden çıkarttırır. Böylece ortalık kızışacak, Azra ve Kudret birbirine girecek ve Deniz onların gerçek yüzünü görüp Nihal müdürün yanında olacaktır. Yoksa olmayacak mı?



  Kudret hücreden çıktığı gibi taze kanın kokusunu almıştır. Deniz'in gözünü korkutmalı ve onu kendi tarafına çekmelidir. Ancak Deniz'in ters bir anına denk gelmiştir ve Deniz kendisine rest çekmiştir. Deniz'i düşman olarak görmeye başlamıştır yavaşça.





**Not: Bu kısımda Deniz'in anılarına göz atarak kocasını aslında vurmadığını öğreniyoruz. Ancak bunu bilenler kocası, kızı ve kendisinden başkası değildir. Hakan'ı asıl vuranın Ecem olduğunuysa kimse itiraf etmeyecektir.**


  Nihal müdürün planları istediği gibi ilerlemektedir. Şimdilik… Ortalık yavaş yavaş kızışmaktadır. Ve bir gün, ipler kopar. Cezaevinde büyük bir kavga patlak verir. Kavga iki grup arasındadır. Yani başlangıçta. Deniz, mahkumlardan birinin kızı olan Öykü ile birlikte odasındadır. Kavgayla bir ilgisi yoktur. Ancak Kudret hiç de öyle düşünmemektedir. Kendi grubundan iki kişiye Deniz'i öldürtme emri verir ve kendisi de Azra'nın icabına bakacaktır. En azından planları buydu yani. Azra'yı arkadaşları kurtarır. Peki ya Deniz? 

  Deniz'in durumu biraz farklı. Öykü annesini isteyip kaçınca Deniz de peşinden koşar ve onu yakalamaya çalışır. Emanet çocuk nihayetinde. Ancak tüm cezaevine bir kaos hakimdir. Deniz, Öykü'nün peşinden koştururken kendini bir anda yerde bulur. Nihal müdürün kanlı bedeninin yanı başında… Elinde bir bıçakla 




  Tahmin edeceğiniz üzere bölüm sonu. İlk bölüm böyle heyecanla geçti işte. Sonraki bölümlerde de olay örgüsü ve oyunculuk performansları sayesinde akıcılık ve heyecan hiç eksilmedi tabii. 11 bölümü de bu şekilde yazamayacağımı düşünürsek size genişçe bir özet geçmek isterim.


  Masum olduğuna dair tek şahidi Nihal müdür olan Deniz endişelidir. Kimse ona inanmaz ancak o masumdur. Hakkında istenen müebbetten kurtulma şansı düşüktür ve Nihal müdürün ölmesiyle daha da kötü bir durumun içine düşmüştür. Gerçek katil hala belli değildir ve herkes Deniz'in yaptığına inanmaya devam etmektedir.  

  Deniz ve kızı bir türlü görüşememektedir. Karşılarına hep engeller çıkmaktadır. Hayatındaki en değerli varlığı kızı olan Deniz için bu oldukça zor bir durumdur. 3. bölümde sonunda anne kızın birbirini görmesi muhteşem bir andı. Çok kolay ağladığımı kabul ediyorum ancak o sahne en duygusuz insanın bile tüylerini diken diken ederdi bence. Mahkeme salonuna giderken birden Ecem'in çığlığını duyan Deniz'in kızına koşuşu, kelepçeli ellerinin arasından kızına sarılışı, arkada çalan “Şafak Türküsü”… Soruyorum size ağlamam çok normal değil mi şimdi?? 

  Neyse devam edelim. Hayır ağlamıyorum ya devam edelim lütfen…

  Gerçekten çok fazla ve çok önemli nokta var ancak şu an tamamını hatırlayamadığım gibi tamamını yazmam da mümkün değil. Ancak ana hatlardan bahsetmem gerekirse şunları söyleyebilirim.

Deniz iyiden iyiye Azra'nın takımının bir parçası, Hasret'in “Deniz apla”sı olmuştur. Kudret iktidar peşinde koşarken aynı zamanda ailesinin üstündeki otoritesini de korumaya çalışmaktadır. Kudret'in oğlu Alp ile Ecem arasında da bir yakınlık başlamıştır. Mutsuz ailelerin çocukları olmaları onları birbirine yaklaştırmıştır. Ancak armut dibine düşer derler ya, Alp annesi gibi vicdansızdır. Bunda tabii ki küçük yaşta annesinin işlediği cinayete tanık olması da etkilidir. Ecem'se tıpkı annesi gibi vicdanlı ve masumdur. Bu farklılık da bir yerde patlak vermiştir haliyle. Ecem'in yanlış zamanda yanlış yerde bulunması onu bir cinayet tanığı haline getirmiştir. Alp'in işlediği bir cinayetin tanığı hem de. 


Alp Bey ne yapıyorsunuz? 

























  Tanık olması da oldukça kötü sonuçlar doğurdu haliyle. Alp Ecem'i bir eve hapsetti önce. Ecem'le birlikte kaçmak istiyordu. Ecem'e hastalıklı şekilde aşıktı çünkü. Ecem bunu kabul etti. Daha doğrusu öyle gibi göründü. Evden kaçtı. Alp onu yakalamasın diye koşturup dururken bambaşka bir şey oldu. Polisler Ecem'i götürdü. Savcı onu sorguya alıp konuşturdu. Ve Ecem bunca psikolojik baskıya ve şiddete dayanamayıp babasını vurduğunu itiraf etti.


  Sonra ne mi oldu? Ecem'i annesiyle aynı cezaevinin aynı bölümüne koydular. Deniz belki onu güvende tutabilirim diye düşünürken Kudret boş durmadı. Pis işlerini her zamanki gibi bir başkasına yaptıracaktı. Merve adında birini buldu ve bu Merve olacak hain Ecem'e arkadaş gibi yaklaştı. Sonunda ne yaptı etti ve Ecem'e uyuşturucu enjekte etti. “Golden shot” mı ne öyle bir şeymiş. Tek seferde onu öldürecek bir madde. Ama kader bu ya öldürmedi. Yalnızca düşmenin -düşürülmenin- etkisiyle yaraları vardı. Her şey iyi gidiyordu. Tutuksuz yargılanacaktı üstelik. Evine dönmüştü. 


  Hepimiz cevabı biliyoruz ama sorayım: Her şey iyiye gidiyorsa bu ne demektir? Evet, doğru cevap. İşler tepetaklak olmak üzere demektir. Ecem evine daha yeni dönmüşken, annesiyle daha yeni konuşmuşken, çalan kapıyı küt diye açmak hatasına düştü. Ve hastalıklı düşüncelerin insanı Alp karşısındaydı. Ecem'i öldürmeyi bir başkasına bırakamamıştı. Çünkü onu seviyordu (!) Sevgin batsın Alp! Allah cezanı versin Alp! Hayır ya ağlamıyorum. 












  Ve, Ecem ölmüştü. Deniz'e haber verilmesi gerekti. Deniz başta inanmadı tabii ki. Daha sonra yıkıldı. Aklını kaybetti desem yeridir. Niyesini nasılını çözmek istiyordu. 



  Sonunda parçaları birleştirdi ve bunların Kudret'in işi olduğunu anladı.


  Tıpkı ilk bölümdeki gibi son bölümde de bir cezaevi kavgasının ortasındayız. Ancak bu sefer işler farklı. Daha büyük, daha hiddetli. Suçlandığı şeylerin hiçbirini yapmamış Deniz, içerden çıkma ihtimali olan Deniz, hayata karşı bütün umutlarını geride bıraktı. Artık cezaevinde ya da dışarıda olması bile fark etmiyordu. Yaşama hevesi dahi kalmamıştı. Ve sonunda bu kavgada Kudret'in elemanları Azra ve arkadaşlarının işini bitirmeye çalışırken, Kudret de Deniz'i öldürecekti. Planlar hazırdı. Silahlar hazırdı. Ancak kimsenin hazır olmadığı şey Deniz'in geldiği noktaydı. Deniz artık doğru ve yanlışın ayrımını yapmıyor, belki de yapamıyordu. 


  Kudret'in elemanları Azra ve arkadaşlarının tamamını bıçaklamışken, Deniz ve Kudret baş başalardı. Bir kavgaya tutuştular. Yalnızca fiziksel değildi üstelik. Kudret, Deniz'i ruhsal olarak da yaralıyodu. Deniz iyice çileden çıkmıştı, bir anda bıçağını çekti ve Kudret'in karnına sapladı. Kudret ölmek üzereyken bile Deniz'i delirtmek, ona zarar vermek istiyordu. Bu yüzden son sözleri “Bana katil demiştin. İkimiz de aynıyız. Sen katilsin şimdi. Katillik çok, çok yakıştı be Deniz!” oldu. 


  Alın size sezon finali. Alın size etkileyicilik. Dediğim gibi benim anlatmadığım çok şey var. İnce ince işlenmiş, emek emek çekilmiş çok şey var daha. Azra'nın muhteşem anları var mesela, Ecem'in, Alp'in, Yonca'nın, Kudret'in… Öykü'nün gidişi ve dönüşü başlı başına bir hikaye mesela. 'Umut Radyo'dan bahsetmedim ama o da muazzam bir olay. Bahsetmediğim her şey için özür dilerim. Çünkü her bir parçası çok kıymetli. Ancak bu bahsettiklerimi izleyerek görmeniz sizin için de daha iyi olacaktır. 

Sürç-i lisan ettimse affola. 

  Sözlerime son vermeden önce size yeni sezonun fragmanlarını da bırakayım. Belki görmek isteyenler olur.

Avlu 2. Sezon 1. Tanıtımı









Avlu 2. Sezon 2. Tanıtımı










Avlu 2. Sezon 3. Tanıtım










Bir sonrakine kadar "Kendimmce Analiz"lerden bu kadar.
Kitapsız, filmsiz, dizisiz, aslında sanatsız kalmayın
Sevgilerle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder