AVLU
Dizi Analizi
Hazır yeni sezon fragmanları inceden inceden üzerimize
yağarken, ben de uzun süredir buralarda olmadığımı fark etmişken bugün “AVLU”
ile ilgili bir şeyler yazayım dedim.
Öncelikle genel hatlarıyla diziden biraz bahsetmek
istiyorum. Sonrasında her zaman yaptığımız gibi spoiler okyanusuna atlayacağız.
Hazırsak ufak ufak giriş yapalım.
“Avlu” Avustralya yapımı “Wentworth” dizisinin yasal
uyarlaması olan bir dizi. Dizinin aslını izlemediğim için kıyas yapmam pek mümkün değil ama bu
hali kesinlikle muazzam. Konuların işlenişinden tutun da oyunculuk
performanslarına kadar. Zaten oyunculuktan bahsedeceksek öncelikle Demet
Evgar'dan bahsetmek durumunda kalıyoruz. Yetenek, güzellik, duyguyu hissettirme
kabiliyeti… Ne ararsanız onda var.
Demet Evgar dizinin ana karakteri olarak karşımıza çıkıyor.
Deniz Demir. Mutsuz bir ailenin kurbanı. Kötü bir eşe yıllarca katlanmak
durumunda kalmış, kızı için gerekirse dünyaları yakabilecek Deniz Demir… Hayat
ona çok da iyi davranmayınca kendisini bir gece yarısı cezaevinde buluyor.
Zaten her şey de o zaman başlıyor. Ömründe bir karıncayı bile incitmemiş bir
kadın kendisini korkunç olayların ve acımasız bir dünyanın kollarında bulunca
işler onun açısından daha da kötüleşiyor haliyle.
Yavaş yavaş cezaevindeki
diğer mahkumları tanımaya başlıyoruz. Tanıdıkça, izledikçe görüyoruz ki
aslında kimse durup dururken bir suç işlemiyor. İnsanları buna iten şeyler var.
Toplum gibi. Veya geçmişlerinde yaşadıkları anıların omuzlarındaki yükü gibi.
Ya da biraz klişe gibi gelse de aşk gibi… Derdim suçluları masum göstermek
tabii ki değil ama izledikçe anlıyoruz ki bir suç işlendiğinde tek bir kişi
suçlu olmayabilir.
Kudret var sonra. O da diğer grubun lideri. Genel anlamda
cezaevi ikiye bölünmüş durumda anlayacağınız. Azra'cılar ve Kudret'çiler.
Kudret, nasıl desem, ağır abla. Yanındakiler de ya abla der ya anne. Öyle bir
kadın işte. Ne yalan söyleyeyim güçlü kuvvetli, adı gibi kudretli kadın. Ama
insan gücünü kötüye kullanınca ne işe yarar ki o güç? Kudret, Azra'dan çok farklı. Yanındakileri koruyacağına inanmak
biraz güç. Ancak işine gelecekse, bir çıkarı olacaksa birilerine yardım edecek
tipte bir kadın. Cezaevi görevlilerinin bile gözünü korkutmuş, bazılarını
tarafına çekmiş ve onlara ayak işlerini yaptırmış bir kadın. Sözün özü
Kudret'ten korkulur.
Genel hatlarıyla olaylar şu şekilde gelişiyor:
Hiç bilmediği bir dünyanın orta yerine düşen Deniz ne
yapacağını bilmeden oradan oraya sürüklenmeye müsait bir haldedir. Tek
düşünebildiği kızı Ecem ve oradan çıkıp kızına kavuşabilmek olan Deniz,
Azra'nın ekibine mi yoksa Kudret'in ekibine mi katılacaktır? Doğru cevap tabii
ki hiçbiri. En azından Deniz'in istediği buydu. Ancak gördükleriyle birlikte
şunu çok iyi anlamıştı: Burada bir ekibe dahil olmadan ayakta kalabilmek
neredeyse imkansızdı. O da biraz da Azra'nın ona verdiği görevin
mecburiyetinden yavaşça onlara katılmaya başlamıştı. Ancak hepimizin çok iyi
bildiği üzere bütün felaketler karakterlerimizi bulmak ve hayatı onlara zehir
etmek zorundalardı. Dizi de bu felaketler ve karakterlerin ayakta durma
çabaları üzerinden sürüyor zaten. Spoiler okyanuslarında boğulmamak için bu kısmı burada bitiriyorum. Ve
devam etmek isteyenleri ufaktan aşağıya davet ediyorum…
ŞİMDİDEN UYARAYIM AYRINTILARLA DOLU SPOİLER ALANINA GİRİYORSUNUZ
Şimdi biraz ayrıntıya girelim bakalım…
Deniz Demir…
Cezaevinde olduğuna inanması güç bir karakter. Vicdanlı,
sessiz, oldukça korkmuş bir kadın. Cezaevinde olma sebebi ise, kocasını
vurması. Bir gece yarısı apar topar cezaevine getirilişiyle başlıyor dizimiz.
Bölüm başı yazıları da dizinin çok önemli bir bölümü bu arada. Mesela ilk
bölümün sözü beni çok etkilemiştir. “Mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz
aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” Ne güzel demiş Tolstoy. Duygusal
anlarımı geride bırakarak devam ediyorum.
Cezaevinde ilk şokunu atlattıktan sonra odasına giden Deniz, Azra ve arkadaşlarıyla tanışır. Ancak pek hoş bir tanışma olmaz. Bir başka
mahkuma eziyet ettiklerini görür ve birilerine haber vermek ister. Deniz'in ilk
hatası bu olur. O yardım butonuna asla basılmamalıdır. Azra'nın biraz hiddetli
anlatımı Deniz'e bunu öğretir haliyle. Deniz'in tek isteği dışarı çıkmak ve
kızına kavuşmaktır. Ancak başından bela tabii ki eksik olmaz. Azra, Deniz'e bir
görev verir ve Deniz bunu tabii ki de yapmak zorundadır. İçeriye SIM kart
sokacaktır. Zor da olsa başarmıştır. Ancak artık cezaevi müdürü Nihal, Deniz'den
şüphelenmektedir ve onun telefon izinlerini iptal eder. Bu da Deniz'in kızıyla
konuşamayacağı anlamına gelmektedir. Deniz çileden çıkar, bağırır çağırır ve
sonunda hücreye kapatılır. Nihal müdür kendince planlar kurmuştur ve hem
Deniz'i hem de Kudret'i hücrelerinden çıkarttırır. Böylece ortalık kızışacak,
Azra ve Kudret birbirine girecek ve Deniz onların gerçek yüzünü görüp Nihal
müdürün yanında olacaktır. Yoksa olmayacak mı?
Kudret hücreden çıktığı gibi taze kanın kokusunu almıştır.
Deniz'in gözünü korkutmalı ve onu kendi tarafına çekmelidir. Ancak Deniz'in
ters bir anına denk gelmiştir ve Deniz kendisine rest çekmiştir. Deniz'i düşman
olarak görmeye başlamıştır yavaşça.
**Not: Bu kısımda Deniz'in anılarına göz atarak kocasını
aslında vurmadığını öğreniyoruz. Ancak bunu bilenler kocası, kızı ve
kendisinden başkası değildir. Hakan'ı asıl vuranın Ecem olduğunuysa kimse
itiraf etmeyecektir.**
Nihal müdürün planları istediği gibi ilerlemektedir.
Şimdilik… Ortalık yavaş yavaş kızışmaktadır. Ve bir gün, ipler kopar.
Cezaevinde büyük bir kavga patlak verir. Kavga iki grup arasındadır. Yani
başlangıçta. Deniz, mahkumlardan birinin kızı olan Öykü ile birlikte
odasındadır. Kavgayla bir ilgisi yoktur. Ancak Kudret hiç de öyle
düşünmemektedir. Kendi grubundan iki kişiye Deniz'i öldürtme emri verir ve
kendisi de Azra'nın icabına bakacaktır. En azından planları buydu yani. Azra'yı
arkadaşları kurtarır. Peki ya Deniz?
Deniz'in durumu biraz farklı. Öykü annesini isteyip kaçınca
Deniz de peşinden koşar ve onu yakalamaya çalışır. Emanet çocuk nihayetinde.
Ancak tüm cezaevine bir kaos hakimdir. Deniz, Öykü'nün peşinden koştururken
kendini bir anda yerde bulur. Nihal müdürün kanlı bedeninin yanı başında…
Elinde bir bıçakla…
Tahmin edeceğiniz üzere bölüm sonu. İlk bölüm böyle
heyecanla geçti işte. Sonraki bölümlerde de olay örgüsü ve oyunculuk
performansları sayesinde akıcılık ve heyecan hiç eksilmedi tabii. 11 bölümü de
bu şekilde yazamayacağımı düşünürsek size genişçe bir özet geçmek isterim.
Masum olduğuna dair tek şahidi Nihal müdür olan Deniz
endişelidir. Kimse ona inanmaz ancak o masumdur. Hakkında istenen müebbetten
kurtulma şansı düşüktür ve Nihal müdürün ölmesiyle daha da kötü bir durumun
içine düşmüştür. Gerçek katil hala belli değildir ve herkes Deniz'in yaptığına
inanmaya devam etmektedir.
Deniz ve kızı bir türlü görüşememektedir. Karşılarına hep
engeller çıkmaktadır. Hayatındaki en değerli varlığı kızı olan Deniz için bu
oldukça zor bir durumdur. 3. bölümde sonunda anne kızın birbirini görmesi
muhteşem bir andı. Çok kolay ağladığımı kabul ediyorum ancak o sahne en
duygusuz insanın bile tüylerini diken diken ederdi bence. Mahkeme salonuna giderken
birden Ecem'in çığlığını duyan Deniz'in kızına koşuşu, kelepçeli ellerinin
arasından kızına sarılışı, arkada çalan “Şafak Türküsü”… Soruyorum size ağlamam
çok normal değil mi şimdi??
Neyse devam edelim. Hayır ağlamıyorum ya devam edelim
lütfen…
Gerçekten çok fazla ve çok önemli nokta var ancak şu an
tamamını hatırlayamadığım gibi tamamını yazmam da mümkün değil. Ancak ana
hatlardan bahsetmem gerekirse şunları söyleyebilirim.
Deniz iyiden iyiye Azra'nın takımının bir parçası, Hasret'in
“Deniz apla”sı olmuştur. Kudret iktidar peşinde koşarken aynı zamanda ailesinin
üstündeki otoritesini de korumaya çalışmaktadır. Kudret'in oğlu Alp ile Ecem
arasında da bir yakınlık başlamıştır. Mutsuz ailelerin çocukları olmaları
onları birbirine yaklaştırmıştır. Ancak armut dibine düşer derler ya, Alp
annesi gibi vicdansızdır. Bunda tabii ki küçük yaşta annesinin işlediği
cinayete tanık olması da etkilidir. Ecem'se tıpkı annesi gibi vicdanlı ve
masumdur. Bu farklılık da bir yerde patlak vermiştir haliyle. Ecem'in yanlış
zamanda yanlış yerde bulunması onu bir cinayet tanığı haline getirmiştir.
Alp'in işlediği bir cinayetin tanığı hem de.
Alp Bey ne yapıyorsunuz? |
Tanık olması da oldukça kötü sonuçlar doğurdu haliyle. Alp
Ecem'i bir eve hapsetti önce. Ecem'le birlikte kaçmak istiyordu. Ecem'e hastalıklı
şekilde aşıktı çünkü. Ecem bunu kabul etti. Daha doğrusu öyle gibi göründü.
Evden kaçtı. Alp onu yakalamasın diye koşturup dururken bambaşka bir şey oldu.
Polisler Ecem'i götürdü. Savcı onu sorguya alıp konuşturdu. Ve Ecem bunca
psikolojik baskıya ve şiddete dayanamayıp babasını vurduğunu itiraf etti.
Sonra ne mi oldu? Ecem'i annesiyle aynı cezaevinin aynı
bölümüne koydular. Deniz belki onu güvende tutabilirim diye düşünürken Kudret
boş durmadı. Pis işlerini her zamanki gibi bir başkasına yaptıracaktı. Merve
adında birini buldu ve bu Merve olacak hain Ecem'e arkadaş gibi yaklaştı.
Sonunda ne yaptı etti ve Ecem'e uyuşturucu enjekte etti. “Golden shot” mı ne
öyle bir şeymiş. Tek seferde onu öldürecek bir madde. Ama kader bu ya
öldürmedi. Yalnızca düşmenin -düşürülmenin- etkisiyle yaraları vardı. Her şey iyi gidiyordu. Tutuksuz yargılanacaktı üstelik. Evine
dönmüştü.
Hepimiz cevabı biliyoruz ama sorayım: Her şey iyiye
gidiyorsa bu ne demektir? Evet, doğru cevap. İşler tepetaklak olmak üzere
demektir. Ecem evine daha yeni dönmüşken, annesiyle daha yeni konuşmuşken,
çalan kapıyı küt diye açmak hatasına düştü. Ve hastalıklı düşüncelerin insanı
Alp karşısındaydı. Ecem'i öldürmeyi bir başkasına bırakamamıştı. Çünkü onu
seviyordu (!) Sevgin batsın Alp! Allah cezanı versin Alp! Hayır ya ağlamıyorum.
Ve, Ecem ölmüştü. Deniz'e haber verilmesi gerekti. Deniz başta inanmadı tabii ki. Daha sonra yıkıldı. Aklını kaybetti desem yeridir. Niyesini nasılını çözmek istiyordu.
Sonunda parçaları birleştirdi ve bunların
Kudret'in işi olduğunu anladı.
Tıpkı ilk bölümdeki gibi son bölümde de bir cezaevi
kavgasının ortasındayız. Ancak bu sefer işler farklı. Daha büyük, daha
hiddetli. Suçlandığı şeylerin hiçbirini yapmamış Deniz, içerden çıkma ihtimali
olan Deniz, hayata karşı bütün umutlarını geride bıraktı. Artık cezaevinde ya
da dışarıda olması bile fark etmiyordu. Yaşama hevesi dahi kalmamıştı. Ve
sonunda bu kavgada Kudret'in elemanları Azra ve arkadaşlarının işini bitirmeye
çalışırken, Kudret de Deniz'i öldürecekti. Planlar hazırdı. Silahlar hazırdı.
Ancak kimsenin hazır olmadığı şey Deniz'in geldiği noktaydı. Deniz artık doğru
ve yanlışın ayrımını yapmıyor, belki de yapamıyordu.
Kudret'in elemanları Azra
ve arkadaşlarının tamamını bıçaklamışken, Deniz ve Kudret baş başalardı. Bir kavgaya tutuştular. Yalnızca fiziksel değildi üstelik. Kudret, Deniz'i ruhsal olarak da yaralıyodu. Deniz iyice çileden çıkmıştı, bir anda bıçağını çekti ve Kudret'in karnına sapladı. Kudret ölmek üzereyken
bile Deniz'i delirtmek, ona zarar vermek istiyordu. Bu yüzden son sözleri “Bana
katil demiştin. İkimiz de aynıyız. Sen katilsin şimdi. Katillik çok, çok
yakıştı be Deniz!” oldu.
Alın size sezon finali. Alın size etkileyicilik. Dediğim
gibi benim anlatmadığım çok şey var. İnce ince işlenmiş, emek emek çekilmiş çok
şey var daha. Azra'nın muhteşem anları var mesela, Ecem'in, Alp'in, Yonca'nın,
Kudret'in… Öykü'nün gidişi ve dönüşü başlı başına bir hikaye mesela. 'Umut
Radyo'dan bahsetmedim ama o da muazzam bir olay. Bahsetmediğim her şey için
özür dilerim. Çünkü her bir parçası çok kıymetli. Ancak bu bahsettiklerimi
izleyerek görmeniz sizin için de daha iyi olacaktır.
Sürç-i lisan ettimse affola.
Sözlerime son vermeden önce size yeni sezonun fragmanlarını da bırakayım. Belki görmek isteyenler olur.
Avlu 2. Sezon 1. Tanıtımı |
Avlu 2. Sezon 2. Tanıtımı |
Avlu 2. Sezon 3. Tanıtım |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder