BATMAN
Batman Film Analizi
Genel bir takıntının ve üşengeçliğin sonucu olarak popüler kültürün dayattığı şeyleri yapmamaya alışmıştım ki, birtakım filmleri izlememek veya kitapları okumamak suretiyle uzaylı muamelesi görmeye başlayınca sınırlarımı birazcık düzenlemeye karar verdim. BATMAN filmlerini izlemeye bu yüzden başladım ve bir de analiz yapmak istedim:
Çoğunuzun tahmin edebileceği üzere Nolan’ın üçlemesiyle
başladım. Gelelim konuyla ilgili düşüncelerime;
Şöyle ki ilk filmin başları beni bi’ miktar sıktı. Ne yalan
söyleyeyim tam da takip edemedim. Ancak ilerleyen sahneler beni tam anlamıyla
içine çekti. Filmin başlarında göz ucuyla bakıp oyun oynayan ben bir anda
kendimi filmin içinde gibi hissettim. Özellikle bilim-kurgu ve fantastik türden
inanılmaz derecede hoşlanan ve bir o kadar keyif alan biri olarak, kostüm ve
aracın yapılış aşamaları beni benden aldı. Tamam belki de hepsini anlayamadım
ama ne olmuş yani? Filmin sonunda Gordon’un kimliğini dahi bilmeden Batman’e güvenmesi beni mutlu etse de, polislerin
Batman’i sevmemesi beni delirtti. Adam sizin yapamadığınızı yapmış ne
istiyorsunuz yahu!
İkinci filme gelirsek, Joker’e hasta olduğumu kabul
etmeliyim. Özellikle de Batman ciddiyetten ölürken onun espriler yapması ve
umursamazlığı mükemmeldi. İlk göründüğü sahne ve ‘Hayır ben otobüs şoförünü
öldüreceğim’ kısmı “AMAN TANRIIĞM” dememe yetti ne yalan söyleyeyim. Filmin
ilerleyen sahnelerinde önceden bildiğim hikayesi –yaralarından bahsedişi- beni bi’ miktar üzdü. Ancak film boyunca en
çok takıldığım olay Rachel Dawes’tu. Birinci filmde başka biri oynadığı halde
aynı karakteri ikinci filmde başkasının oynaması hiç hoş değildi bence. O ne
öyle çift kişilikli gibi?? Ayrıca tam bunu kabullenmişken kızcağızın
beklenmedik ölümü ve çiçek gibi bir adamın hayatının dağılışı da beni dağıttı.
Bu da yetmez gibi Batman’in Batman’likten çıkışı da “HOAYDAA” dedirtti.
Üçüncü filmde Batman’in Batman olarak bu kadar az görünmesi
ne kadar doğruydu bilmiyorum ama film genel hatlarıyla gayet güzeldi. Bruce
Wayne’ciğimizin servetini kaybedişi üzdü, hayata dönmesi mutlu etti, ufak tefek
şeyler ufak tefek başka hisler yaşattı ancak, Miranda’nın Miranda olmayışı,
Bane’in beklediğimiz kişi olmayışı kadar şoke ediciydi. Kedi Kadın’ın cesareti
ve becerisi kendine hayran bırakırken ihaneti aynı şeyi hissettirmedi tabii. Ancak
‘bomba’ kesinlikle sonda Batman’in öldüğü(!) kısımdı. Bruce için bir cenaze
töreni, lanet Gotham halkının bir türlü sevemediği Batman adına bir anıtı
alkışlayışı ağzım açık izlediğim ancak bir yandan da ‘ÖLMEDİ Kİ ÖLMEDİ Kİ’
dediğim sahnelerdi. Ve nihayet Alfred’ciğimizin bir zamanlar her sene yaptığı
gibi bir kafeye gözleri Bruce’cuğunu araya araya gidişi ama bu kez buluşu ‘BİLİYDİM’
dememe fazlasıyla yetti. Bu filmde gelen ve oldukça sevdiğim sonradan
dedektifliğe terfi eden polis memurumuz John Blake namıdeğer Robin, Batman’in
gizli sığınağına gider gitmez film bitti. Evin içinde çığlık atmak istedim: ‘BU
NE BÖYLE KARDEŞİM’ , evet belki biraz bağırmış ve tuhaf bakışlara maruz kalmış
olabilirim. Ama gerçekten bu şekilde biten bir film beni neden delirtmesin ki?
Nolan’ın adı üstünde “üçlemesi” bu şekilde az önce bitti. Bir yandan ‘işte
popüler kültürün dayattıklarını izlememem için bir sebep daha’ derken bir
yandan da ikinci filmin mükemmelliğinden dolayı pişman olamıyorum ama böyle
bitmemeliydi. Diğer filmler bunlarla bağlantılı mı bilmiyorum ama şimdilik
izlediğim bu üç filmle ilgili düşüncelerim tam olarak bunlar. Tamam, tamam tam
olarak değil, biraz atladım ama genel olarak bunlar.
Bir sonrakine kadar “Kendimmce Analiz”lerden bu kadar.
Kitapsız, filmsiz, dizisiz, aslında sanatsız kalmayın
Sevgilerle…
Kitapsız, filmsiz, dizisiz, aslında sanatsız kalmayın
Sevgilerle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder