25 Ocak 2017 Çarşamba

BATMAN

BATMAN

Batman Film Analizi


Genel bir takıntının ve üşengeçliğin sonucu olarak popüler kültürün dayattığı şeyleri yapmamaya alışmıştım ki, birtakım filmleri izlememek veya kitapları okumamak suretiyle uzaylı muamelesi görmeye başlayınca sınırlarımı  birazcık düzenlemeye karar verdim. BATMAN filmlerini izlemeye bu yüzden başladım ve bir de analiz yapmak istedim:

Çoğunuzun tahmin edebileceği üzere Nolan’ın üçlemesiyle başladım. Gelelim konuyla ilgili düşüncelerime;



Şöyle ki ilk filmin başları beni bi’ miktar sıktı. Ne yalan söyleyeyim tam da takip edemedim. Ancak ilerleyen sahneler beni tam anlamıyla içine çekti. Filmin başlarında göz ucuyla bakıp oyun oynayan ben bir anda kendimi filmin içinde gibi hissettim. Özellikle bilim-kurgu ve fantastik türden inanılmaz derecede hoşlanan ve bir o kadar keyif alan biri olarak, kostüm ve aracın yapılış aşamaları beni benden aldı. Tamam belki de hepsini anlayamadım ama ne olmuş yani? Filmin sonunda Gordon’un kimliğini dahi bilmeden Batman’e  güvenmesi beni mutlu etse de, polislerin Batman’i sevmemesi beni delirtti. Adam sizin yapamadığınızı yapmış ne istiyorsunuz yahu!

İkinci filme gelirsek, Joker’e hasta olduğumu kabul etmeliyim. Özellikle de Batman ciddiyetten ölürken onun espriler yapması ve umursamazlığı mükemmeldi. İlk göründüğü sahne ve ‘Hayır ben otobüs şoförünü öldüreceğim’ kısmı “AMAN TANRIIĞM” dememe yetti ne yalan söyleyeyim. Filmin ilerleyen sahnelerinde önceden bildiğim hikayesi –yaralarından bahsedişi-  beni bi’ miktar üzdü. Ancak film boyunca en çok takıldığım olay Rachel Dawes’tu. Birinci filmde başka biri oynadığı halde aynı karakteri ikinci filmde başkasının oynaması hiç hoş değildi bence. O ne öyle çift kişilikli gibi?? Ayrıca tam bunu kabullenmişken kızcağızın beklenmedik ölümü ve çiçek gibi bir adamın hayatının dağılışı da beni dağıttı. Bu da yetmez gibi Batman’in Batman’likten çıkışı da “HOAYDAA” dedirtti.

Üçüncü filmde Batman’in Batman olarak bu kadar az görünmesi ne kadar doğruydu bilmiyorum ama film genel hatlarıyla gayet güzeldi. Bruce Wayne’ciğimizin servetini kaybedişi üzdü, hayata dönmesi mutlu etti, ufak tefek şeyler ufak tefek başka hisler yaşattı ancak, Miranda’nın Miranda olmayışı, Bane’in beklediğimiz kişi olmayışı kadar şoke ediciydi. Kedi Kadın’ın cesareti ve becerisi kendine hayran bırakırken ihaneti aynı şeyi hissettirmedi tabii. Ancak ‘bomba’ kesinlikle sonda Batman’in öldüğü(!) kısımdı. Bruce için bir cenaze töreni, lanet Gotham halkının bir türlü sevemediği Batman adına bir anıtı alkışlayışı ağzım açık izlediğim ancak bir yandan da ‘ÖLMEDİ Kİ ÖLMEDİ Kİ’ dediğim sahnelerdi. Ve nihayet Alfred’ciğimizin bir zamanlar her sene yaptığı gibi bir kafeye gözleri Bruce’cuğunu araya araya gidişi ama bu kez buluşu BİLİYDİM’ dememe fazlasıyla yetti. Bu filmde gelen ve oldukça sevdiğim sonradan dedektifliğe terfi eden polis memurumuz John Blake namıdeğer Robin, Batman’in gizli sığınağına gider gitmez film bitti. Evin içinde çığlık atmak istedim: ‘BU NE BÖYLE KARDEŞİM’ , evet belki biraz bağırmış ve tuhaf bakışlara maruz kalmış olabilirim. Ama gerçekten bu şekilde biten bir film beni neden delirtmesin ki? Nolan’ın adı üstünde “üçlemesi” bu şekilde az önce bitti. Bir yandan ‘işte popüler kültürün dayattıklarını izlememem için bir sebep daha’ derken bir yandan da ikinci filmin mükemmelliğinden dolayı pişman olamıyorum ama böyle bitmemeliydi. Diğer filmler bunlarla bağlantılı mı bilmiyorum ama şimdilik izlediğim bu üç filmle ilgili düşüncelerim tam olarak bunlar. Tamam, tamam tam olarak değil, biraz atladım ama genel olarak bunlar.


Bir sonrakine kadar “Kendimmce Analiz”lerden bu kadar.
Kitapsız, filmsiz, dizisiz, aslında sanatsız kalmayın
Sevgilerle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder